Ölü Ozanlar Derneği (Dead Poets Society) H.N Kleinbaum’un belki de
en önemli eseri. 1990 yılında Peter Weir’in yönetmenliğinde kitaptan beyaz
perdeye uyarlanan filmle birlikte hem sinemanın hem de dünyanın her yerindeki
idealist, maceracı ve kendine güvenen bireylerin saygı duyduğu bir baş yapıt
noktasına erişti. Robin Williams’ın “idealist öğretmen” John Keating rolündeki
başarısı hem filmi hem de filmin mottosu olan “Carpe Diem” cümlesini günlük
hayatın her yerine yerleştirdi. Peki, filmin ve dolayısıyla kitabın incelemesi
yapıldığında, John Keating yalnızca “idealist” bir öğretmen olarak mı
algılanmalı yoksa bu karakterin ve dünya görüşünün arkasında başka nesnellikler
de mevcut mu?
Welton Akademisi, Geleneksellik ve İdealizm
Geleneklere bağlı, son derece katı ve disiplinli kurallarıyla bilinen Welton
Akademi’sinde edebiyat öğretmenliği yapan John Keating, öğrencilerinin hayatına
girerek onların yatakhane ve dersler arasında gidip gelen tekdüzeliğini yıkar
ve öğrencilerin hayatı sorgulamasını ve “anı yaşamalarını” sağlar.
Örneğin, edebiyatın yalnızca bir bölümüyle ilgilenen öğrenciler, şiiri sadece
kafiye ve uyak düzenlerinin uyumu olarak öğrenmekte, edebiyatın değiştirici ve
insana hitap eden, onda en derin duyguları uyandıran kısmını es geçmektedir. Bu
durum, Welton Akademisi’nin gelenekselliğe bağlı, destekçi olmaktan uzak ve
monoton öğretmenler nedeniyle gerçekleşmektedir.
Fakat Keating ise, derslerde bu monoton kısımları yırtmalarını ve çöpe
atmalarını söyler öğrencilerine. Ona göre edebiyat bu değildir. Lord Byron,
Shelly, Keats, Shakespeare gibi isimler edebiyatın gerçek ve büyülü dünyasını
oluştururlar. Bundan etkilenen gençler de Ölü Ozanlar Derneği adında,
Keating’in öğrencilik yıllarında üye olduğu gizli bir kulübü yeniden
canlandırırlar. Bu hem otoriteye karşı bir baş kaldırıdır hem de edebiyatın
gerçek anlamını bulmak için Keating’in destekçiliğiyle ortaya çıkan bir
kolektif yapıdır. Keating, öğrencilerini ailelerinin muhafazakar yapılarına
rağmen sanatla (örneğin tiyatro) uğraşmaları ve istedikleri şeylerin peşinde
koşmak için motive eder. Burada ise sadece bir “idealist” tavırdan ziyade, bir
“liderlik” olgusu yer almaktadır.
Edebiyat dersine giren John Keating’in asıl amacı “Özgür düşünen beyinler”
yetiştirmektir. John Keating’in bu yaklaşımına karşın okul müdürü Nolan, okulun
kurallarının eksiksiz uygulanması ve yıllardır süre gelen sistemin bozulmaması
için mücadele etmektedir.
Okul müdürü Nolan’ın yöneticilik örneği sergilediğini
söyleyebiliriz. Bu bağlamda müdür daha çok geçmişten gelen, okulun belli başlı
kurallarını uygulamakta ve hiçbir şekilde sınırlarının dışına çıkmamaktadır. Bu
düşüncesine filmde yeni yöntemlerle eğitim vermeye çalışan Keating’e söylediği
“geçmişten gelen ve güvenirliği kanıtlanmış metotların dışına çıkmamalıyız”
sözleri de destek olmaktadır.
Müdürünün aksine Keating liderlik özellikleri göstermektedir.
Öğrencilere düşüncelerini ifade edebilme ve esnek olabilme alanlarındaki
görüşlerini dile getirerek, herhangi bir zorlama olmadan bir grup öğrenciyi bu
görüşte toplamış ve bu amaca ulaşma çabasıyla onları harekete geçirmiştir.
Yönetim sürecinden farklı olarak burada yol gösterme ve yönlendirme söz konusudur.
Koçluk ve Keating
Liderlik ve yöneticilik çoğu zaman birbirine karıştırılan iki farklı kavramdır.
Yöneticiler, işleri doğru yaparlar. Liderler ise doğru işleri yaparlar sözü bu
iki kavram arasındaki farklılığı ortaya koymaktadır.
Örneğin Keating’in “Carpe Diem” sözüyle aslında anlatmak istediği
salt bir “Günü yakala, yaşa” değildir. “Günü yakala” öğüdünün sıklıkla
tekrarlandığı filmde öğrenciler, hayallerinin peşinden koşmaya başlar.
Sınırları zorlarlar, korkularına çekincelerine ragmen denerler ve bunların
sonucunda kendilerine özgüvenleri ve odaklandıkları iş üzerindeki
verimlilikleri artar.
Keating öğrencileri bireysel olarak da bir sınıf olarak da doğru okur. Her
bireyin isteklerini, arzularını, çekincelerini, korkularını, iyi ve kötü
oldukları yönleri okuyabilir, onları buna göre yönlendirir. Örneğin bilinç
akışı yöntemiyle sınıfa şiir yazdırdığı sahnede “Hata yapmaktan korkma,
saçmala, yanlış yap!”, “Düşünme, sadece aklına geleni söyle.” cümlelerini
kullanması yönlendirici bir liderlikle bağdaşır.
Bir lider yöneticiden farklı olarak hem grupla beraber hem de grubun başında
olabilmelidir. Keating’in ders dışında öğrencilerle futbol oynaması ve Neil’ın
tiyatro gösterisine gitmesi de bu durumu desteklemektedir.
Yönlendirici Liderlik
Yönlendirici liderlik, basit bir yöneticilikten ziyade daha detaylı bir bakış
açısını gerektirir. Her bireyin özelliklerinin farkında olunması ve onların da
bu özelliklerin farkına varması, yönlendirici liderin bulunduğu grupların en
temel özelliklerinden bir tanesidir. Herkes, devasa bir makinenin çarkı
olduğunu ve herkesin kendine özgü yönleri, olumlu ya da olumsuz özellikleri
olduğunun farkındadır. Lider, bu yönleri öne çıkarır, daha verimli ve daha
özgüvenli bir ekip yaratır. Keating daha ilk ders gününden itibaren şiire
getirdiği yeni bakış açısı, kalıpların ve yaşan katı kuralların dışında bir
hayat olduğunun temasını öğrencilerine aktaran yönlendirici bir liderdir.
Eğitim anlayışı ve metodu, şiire olan yaklaşımı ve aklıyla öğrencilerinin
tutkularının peşinden gitmelerini ve hayatın farklı bir tarzla yaklaşma
cesareti kazandıran bir profesördür. Bulunduğu okuldan gitmek zorunda da kalsa
öğrencileri profesörün oluşturduğu temaya sadık ve izinde devam edeceklerini
görebiliriz.
En nihayetinde liderlik, farklılığı, farklı olanları aynı doğrultuda
buluşturabilmeyi, yaratıcılığı, etkileyici bir temayı içerir, sadece para
kazanmaktan ya da patron olmaktan ibaret değildir.
Özetle, Keating farklılığı, yaratıcılığı, öğrencilerinin her birini tek tek iyi
tanıması ve daha iyiye yönlendirebilmesiyle başlı başına yönlendirici bir
liderdir. Welton Akademisi’nin otoriter, geleneksel eğitim anlayışına karşı,
sorgulayan, düşünen, yaratan bir sınıf yaratarak okul tarihine geçmekle beraber
kendi gibi düşünen bir kuşağı yaratarak yönlendiriciliğin nasıl da verimli bir
taktik olabileceğine dair iyi bir örnek sunar.